Tuhaf bir para politikası izledik çok kısa denemeyecek bir süre, bu sürede dolar kuru aldı başını gitti, herhangi bir ürün alacak olsak dışarıdan dünyanın parasını ödüyoruz. Bunu bir kenara bıraksam geçen gün Çin’den altmış yetmiş liralık bir ürün sipariş verdim yüz on altı lira getirme parası ödüyorum. Buna bir de “hissedilen enflasyon” diye bir tabir ürettiler, sosyolojinin egemene hizmet ettiğini bilirdim de bu da biraz fazla oldu, bizim gibi üç kuruşa geçinenlerin hissettiği çok daha fazla. İnanın bu cümleleri sırf siyaset olsun diye yapmıyorum. Ben bir işçi çocuğuyum, param olmadığı için üniversite kaydını dondurmuş bu süreçte üniversiteye devam etmek için çalışmak zorunda kalmış biriyim. Yani gençliğim zengin çocukları gibi bar, pavyon veya öteki işlerin peşinde geçmedi. Hayatımın her aşamasında ilkokuldan bugüne dek hep para sorunum oldu, yaşamım çok zor da oldu!
Konumuzda ben değilim zaten, her şey nedense amansızca çöküyor artık. Trafikte yapılan kavgalar, sen kim oluyorsun lafları gerçekten bunalttı. Her şeyden önce hepimiz bir milletiz, kurallara uymak devleti takdir etmek hepimizin görevi. Sokakta kaldırımda giden bir motorsiklet veya bisikletli devletin bir ferdi olduğuna göre kaldırımda gidemez, başka türlü birbirlerini suçlayarak, polis misin diyemez, hepimizin görevi kuralları uymak, devlet olmanın azami görevini yerine getirmek ve böylece millet olduğumuzu kanıtlamak. Bunları bize ilk okulda anlatırlardı artık anlatmıyorlar mı? Niye bu kadar densiz bir topluma döndük. Neden belirli bir kesimde hâlâ toplumla yaşama IQ’muz bir maymun kadar bunları anlayamayacağım. Altında son model araç yukarıdan aşağıya doğru iniyor önünde yüz metre trafik ışığı kuyruğu, ters şeritte üzerime üzerime geliyor, bu yetmezmiş gibi, bir de kavga çıkaracak ters ters bakışlar, bunu yapanlarda genelde belirli yaş grubu. Yol boş olsa inanın zerre aldırış etmeyeceğim, ancak o kadar milletin hakkını yediğini de zerre düşünmüyor. Almanya’da yaptıkları gibi süresiz sürücü belgelerini ellerinden almak gerekir bu tiplerin. Devlet kendine ait yolların güvenini sağlayamıyorsa, bizlerin yol güvenliğini, en azından kalabalık zamanlarda kollayamıyorsa, vah bizim halimize! Sonuçta zorba bir devlette olmamak gerekir bunları yaparız istesek.
Bizim paramızla yollar yapıldı denir ya bizim vergimizle; ben eskiden de bu ülkenin vatandaşı olmanın bir hak, ayrıcalık olduğunu düşünmedim. Elbette milliyetçiyim, elbette devletçiyim, elbette halkçıyım… fakat bir ülkede insanların hakları korunmuyorsa o ülke hakkında pek de iyi düşünülmez. Zorbalık gittikçe artıyor, ben mi öyle görüyorum, bir de ne oldukları belirsiz göçmenler çevremizi iyice sardı. Bizim dilimizi öğrenmek istemiyorlar, bizim kültürümüze uymak istemiyorlar, üç kuruş ucuza çalıştırmak elbette saçma sapan para politikaları yüzünden iş verenin hakkı oluyor, devlet kabul ettiyse Türkiye’ye bu ucuza işçi çalıştırmak onların hakkı. Bizler daha en devletçi olacağımız yerde vatandaşın hakkını koruyamazken, kuralları başka yerlerde nasıl oluşturacağız.
Yabancının değerli yatırımcısı bize gelmeyecek çünkü onlar iyi yaşamanın hukukla, devletle mümkün olduğunu bilir. Onlar kıymetli geçmişten gelen sanat ve kültür nesnelerinin değerlerini de bilir, biz onlara kapitalist desek de bu böyledir. Bizim kendi değerimizi, kıymetimizi gördüklerinde onlar turist olarak da gelecek, yatırımcı olarak da ama bu toplumsal bozukluk, bu yavan eprimişlikle şimdilik mümkün değil. Neden mümkün değil insanın ömrünün ortalama yüz yıl olduğunu var sayalım, bu yüz yıl içinde “iyi yaşamak” ister, onu da başı bozuk bir yatırıma bırakmaz…
Lise yıllarında ezberlediğim bir kültür tanımıyla yazımı tamamlayayım: Toplum; başı bozukluktan yoksun bırakılmış kişilerin sahici hedefleri yerine, kültürün gerektirdiği nesnelerin konularak düzenlenmesine verilen ad değil midir? Bu kişilerin hedefleri nesneye de dönüşür, fotoğraf yazı, bilimde bir araç değil midir? Bilim, kültür toplumun daha iyi yaşaması için bir araç değil midir?