Geceye dair en büyük söylence Babil’e aittir şüphesiz. Babil’e dair en bilindik cümle ateşten diller cümlesidir. Bir söylenceye göre Tanrı’ya karşı işlenen suçun karşılığında insanların, kavimlerin dili ayrılmış ve buna da Gökten Ateşten Diller diyesi bir gösterge karşımıza çıkmıştır, uzun yıllar sonrasında bu bir kopya ile bizi ne denli niteler açıkça, insanı.
Kopyalar arasında dolaşırken karışmadan, karışmaya mesafeli bir kentin ortasında büyümedim, kentimin ateşten dili yoktu şüphesiz, zaten böylesine bir söylence biriktirmek, hepi topu iki yüz yıllık bir kent için geçerli olabilir mi? Çağdaş, çağcıl zamanlarda var olan ne varsa bana yakınlığını korurken, gecenin esrarengiz dili bir Yumuktepe’de karşıma dikilir durur bazen. Öylesine birikmiş bir dil varsa, bir ateşten dil şüphesiz bana yakın olan, hatta burnumun dibinde sık sık karşıma çıkan tarihçesini de yazdığım Soloi olsa gerektir. Hayatımın altı yılını geçirdiğim Tren İstasyonunun üst tarafı da bu kentin bir niteliğidir fakat bunlara da aklım yetmez ve kopya olarak kalır.
Geceyle başka nasıl bir anlaşmam var ki bunlarda beni çileden çıkaracak kadar olmamıştır, üstelik Soloi’inin hemen üst tarafında ön Etiler’e ait bir höyükte vardır fakat bu höyükte de yeterince kazı yapılmamıştır, uykumu kaçıran bir insan söylencesi, örneğin Etilerin başkenti kadar usumu hırpalamaz veya Kralın kulakları eşek kulakları kadar birkök sap,ad hoc olamamıştır.
İzlekte ortaya çıkan keçi ayaklıların birer rutin olması bizim Türkmen obasında söz konusu bile olmamıştır. Umudun limanlarında gezinmesem de tutup bir Konya tepesi kadar benim sorgulamama da vesile olmadı.veya Selçuklunun gizemli dünyasında gezinmeme de vesile olmadı bu kent. Dingin kent olmasını tercih ederdim bu kentin fakat gün geçtikçe karmaşanın içinde kaybolması, artık Babil’i de aratmayacaktır şüphesiz.
Fark etmeden Enis Batur’un Cinlerin İstanbulu’nda dedemin adı geçmiyordu şüphesiz. Böyle böyle fark ettim ki bizim cinlerin bizim obaya da uğraması olsa olsa gezindiğimiz, baktığımız yerlerde usumla dalga geçer şüphesiz.
Eski binaların içinde kalmak bana her zaman sorunlu geldi. Örneğin yüz yıllık bir binanın içinde gezinmek bile epey huzursuz olmama neden olur. Bu tabii ki benden kaynaklı olsa olsa, geçmişin bana getirdiği, belki de çocukluğumun getirdiği bir tür sayrı, bilemiyorum. Devam etmek cümlesi burada bir kırsal gerilimin ortasında kalmak ne denli yankılanır bilemem. Bu tümceden dolayı kentin cinleri müphem değildir demek pek de hatalı olmaz, evet kenti eskil yerlerini de bilmiyorum demek değil bunlar, ben bu alanları tercih etmiyorum demek belli ki.
Kırsal gerilim belli ki benim tanımım olacak, kentten gelip doğayı merak eden fakat doğaya alışamayan insanlar için söylediğim bir sözcük. Evet kentin cinlerini tercih etmek zerre beni ilgilendirmedi, arabesk olmadıklarını söylüyor çoğu kentli yanılıyor. Kırsal gerilimse bana göre değil.
O ince kelebek! O kekik kokulu dağ!