İnsan yaşlandıkça pek çok şeyden uzaklaşıyor ve çevresinde de bu kendine benzeyenleri bile pek de aramıyor demişti bir şair, ya da buna benzer biri tümce. Kimdi bu şair anımsamıyorum, yabancı biri bile olabilir, öyle ya hep duyarız yabancılar bize göre birbirlerine oldukça mesafeliler diye, bir de insanın üzerine yaşlandıkça katlanamadığı pek çok şey bir gizem gibi yapışıp kalıyor.
Her dilde olduğu gibi Türkçemizde de dil oyunları var, örneğin; yaşlanmak yerine yaş almak kelimesi insana belli ki daha naif görünüyor, fakat düpedüz yaşlanırken suretimize, handiyse başka biri otururken nasıl yaş aldığımızı iddia edebiliyoruz bundan pek de emin değilim, katlanmak belli ki insan doğasına göre değil, aynada kırışıklıklarını görse de kendini, popüler halini yaş almak olarak karşılıyor. Çevreni daralmasın diye kullanıyordur bunu, bu yaş almak kelimesini diyeceğim ama çoğu insan zaten okumuyor, zaten zihnini ve bedenini koruyacak işlerle ilgilenmiyor, demek ki yaşlanmak doğru olan, yaş almak değil.
Beden yaşım yirmilerindeyken bile pek çok gencin yaptığını yapmaktan haz etmezdim, örneğin gece gezmelerine, örneğin barlara, bizim zamanımızdaki deyişle diskolara gitmek pek de hoşuma gitmezdi, hâlâ aynıyım. Evet bazen hâlâ bu huyum devam ediyor, akşamları birileriyle buluşacaksam evde buluşmayı tercih ederim fakat derler ya, deniz kıyısında bir lokanta da fena olmazdı, ama evin rahatlığını hiçbir zaman üzerimden atamadım.
Bu belki de hiçbir zaman zengin olmamamdan kaynaklandı, bana öğrencilik yıllarımda bir deniz kenarındaki lokanta çok lüks görünürdü, sanki ulaşmak istemediğim bir yer gibi kaldı aklıma, bir gençlik travması oralara gidenleri gördükçe de pek de bana seslenmiyor galiba diye usumun köşesinde birikip kalmış olmalı, bu konuda azıcık eminim, bir yere gittiğimde bangır bangır müzik çalıyorsa, kendime ait sesten uzaksam bu da hoşuma gitmedi. Hep yazıya, düşünceye yakın olan biri için düşüncelerinden uzak olmak iç açıcı olmasa gerek.
Aslında pek kabul etmesem de hep sınıfım karşıma çıktı bunca yıl, sınıf bile denmez buna para karşıma çıktı, neymiş o sınıf kavgası, ne menem bir şeyse, oysa ne çok hayallerim vardı, ya ben tembeldim ya da gittikçe uzaklaştım bu yaşamak denen şeyden, kendime düşene razı oldum. Bu kendimce ıssız, büyülü alan çevremi sardı, daha az konuşmayı öğrendim, daha çok insanın yanılgılarını, yanılgılarımı gördüm, kendime ait yanılgılarla savaşımım çoğun benimle kaldı, her insan oğlu gibi kavgam tek başına benimle büyüdükçe büyüdü. Koşullar izin verseydi siyasetin tam göbeğinde mi yer alırdım. Belki savaşımımı bir davaya dönüştürürdüm ama yazı uzaktaki yakınımız değil mi?
Ne demişti Şair, belki de uzağın anlamı bu ülke; -tam hepsine alışmıştık, siz daha uçlara, ötelere, en derine.